Evden cok bunalmıştım. Sahile gittim, biraz deniz havası aldım. Bir çocuk denize girdi,çıktı, yanıma geldi. "Adın ne?" dedim. "Cemil" dedi... "Akşam olmak üzere girme denize dikkat et." dedim. "Çay içilebilecek yer var mı?"dedim. "Şurada var.” dedi gösterdi. Tekrar denize atladı.
Mekanın tüm masaları doluydu, girdim. Boş bir sandalyeye
oturdum. "Masamız yok efendim." dedi garson. " “Olsun, çay var
mı?” dedim. "Evet" dedi.” “Gerisi önemli değil ." dedim. Gitti.
Bir çay getirdi, güldü ve gitti... Bir yudum aldım ona bakıyordum. "Bir
isteğiniz var mı?" dedi boşu alırken. “Bir çay!" dedim. Getirdi.
"Şu masa boşaldı oraya geçin isterseniz."dedi "Hayır, burası
iyi." dedim.
Hiç durmuyordu, garson hanım sağa, garson hanım sola... Boşu aldı. Tam bir isteğiniz daha diyecekken "Esra Hanım, bakar mısın?" dedi kasadaki siyah saçlı, beyaz tenli, mavi çizgili gömlekli, genç...
"Esra, kızım bir çay daha!" dedim giderken.
"Tabi" dedi, gülen gözleri ve yanağındaki gamzeleri ile dalganan saçını
da alıp, o uzaklaşırken, sessiz bir çığlık gibi bir "Kızım!” daha dedi.
Yüreğim, herkes durdu, yapraklar sustu, o geldi. "Buyrun efendim."
dedi. Tıpkı annesi gibi...
"Kapanma saati, son çay!” dedi.
Bir ay sonra yine gittim. Kimse yoktu, hava soğuktu... Tüm masalar boştu, oturdum genç bir oğlan geldi... Bir çay istedim, gitti. Hızlıca içtim çayı... Yine aynı çocuk geldi. Etrafa baktım, herhalde içerde dedim. Çayımı içerken baktım içeride yoktu. Tam boşu almaya gelen gence soracaktım ki... Bir ses duydum. "Aaa Esra hoş geldin!” diye, yine gülen gözleri ve gamzeleri ile "Hoş bulduk abi.” dedi. Bir zarf çıkardı poşetten, parmağında yüzüğü gördüm, aynı anda kalbim sızladı. "Düğüne bekliyorum.” dedi, zarfı uzattı. Bir korna sesi ile kendime geldim. Tamam, der gibi işaret etti. Arabaya gitti. Kirli sakallı beyaz gömlekli genç, hadi çabuk, der gibiydi. Ve kayboldular. Patron zarfı kasaya koydu, hesabı vermeye gittim. "Hayırlı olsun evleniyor mu?" dedim. "Yok abisinin.” dedi patron... Hesabı ödedim, çıktım.
Sahildeki bir bankta Cemil’i izlerken buldum kendimi dalmıştım. "Kızım Esra ben beyaz kefeni giymeden, sen beyaz gelinlik giy.” dedim kendi kendime.
Bir hafta sonra aynı sandalyede otururken " Hasan amca çayın soğudu, tazeleyim mi?" dedi. "Sen yenisini getir, ben bunu içerim kızım.” dedim, getirdi, oturdu yanıma, bir sigara yaktı. "Nasılsın Hasan Amca?" dedi. “İyim kızım sen nasılsın? Düğün nasıldı? Abin, ailen nasıl?"dedim. "İyiler" dedi. "Sende var mı düğün nişan?" dedim. "Askerden gelsin olacak inşallah.” dedi. "İnsallah" dedim. Sigarası bitti, kalktı. Eve giderken sahilde Cemil’i gördüm yüzüyordu. Hergün akşam girerdi denize kış yaz. "Bir gün kırap girecek boğulacaksın." dedim, dinlemezdi. El sallıyordu el salladım. "Fazla açılma!" diye bağırdım.Batıp çıkmaya başladı, ters bir şeyler vardı, atladım, hemen yüzdüm, ben yaklaştıkça o uzaklaşıyordu.
Ertesi gün çay ocağına gelmedi. Hasan amca sonraki gün de
diğer gün de...Oturduğu yeri bilmiyorduk, kimdir ? Ne iş yapar? Bilmiyorduk,
gelirdi çay söylerdi, içmezdi, karşıdaki tuhafiyeciye bakardı. Çalışan
tezgahtar kız rahatsız olmuş patronu uyardı. Hasan amca "Özür dilerim dalmışım." dedi.
Hasan amca iyi biri gibi duruyordu, kimseye kötülüğü yoktu, hali tuhaftı... Sadece oturur, bazen kendi kendine konuşurdu. Cuma günü öğlen denizde boğulmuş şizofreni hastasıymış.
#siyahpanjur