27 Mart 2021 Cumartesi

Çay Ve Yalnızlık

    Evden cok bunalmıştım. Sahile gittim, biraz deniz havası aldım. Bir çocuk denize girdi,çıktı, yanıma geldi. "Adın ne?" dedim. "Cemil" dedi... "Akşam olmak üzere girme denize dikkat et." dedim. "Çay içilebilecek yer var mı?"dedim. "Şurada var.” dedi gösterdi. Tekrar denize atladı.

    Mekanın tüm masaları doluydu, girdim. Boş bir sandalyeye oturdum. "Masamız yok efendim." dedi garson. " “Olsun, çay var mı?” dedim. "Evet" dedi.” “Gerisi önemli değil ." dedim. Gitti. Bir çay getirdi, güldü ve gitti... Bir yudum aldım ona bakıyordum. "Bir isteğiniz var mı?" dedi boşu alırken. “Bir çay!" dedim. Getirdi. "Şu masa boşaldı oraya geçin isterseniz."dedi "Hayır, burası iyi." dedim.

    Hiç durmuyordu, garson hanım sağa, garson hanım sola... Boşu aldı. Tam bir isteğiniz daha diyecekken "Esra Hanım, bakar mısın?" dedi kasadaki siyah saçlı, beyaz tenli, mavi çizgili gömlekli, genç...

    "Esra, kızım bir çay daha!" dedim giderken. "Tabi" dedi, gülen gözleri ve yanağındaki gamzeleri ile dalganan saçını da alıp, o uzaklaşırken, sessiz bir çığlık gibi bir "Kızım!” daha dedi. Yüreğim, herkes durdu, yapraklar sustu, o geldi. "Buyrun efendim." dedi. Tıpkı annesi gibi...

    "Kapanma saati, son çay!” dedi.

    Bir ay sonra yine gittim. Kimse yoktu, hava soğuktu... Tüm masalar boştu, oturdum genç bir oğlan geldi... Bir çay istedim, gitti. Hızlıca içtim çayı... Yine aynı çocuk geldi. Etrafa baktım, herhalde içerde dedim. Çayımı içerken baktım içeride yoktu. Tam boşu almaya gelen gence soracaktım ki... Bir ses duydum. "Aaa Esra hoş geldin!” diye, yine gülen gözleri ve gamzeleri ile "Hoş bulduk abi.” dedi. Bir zarf çıkardı poşetten, parmağında yüzüğü gördüm, aynı anda kalbim sızladı.  "Düğüne bekliyorum.” dedi, zarfı uzattı. Bir korna sesi ile kendime geldim. Tamam, der gibi işaret etti. Arabaya gitti. Kirli sakallı beyaz gömlekli genç, hadi çabuk, der gibiydi. Ve kayboldular. Patron zarfı kasaya koydu, hesabı vermeye gittim. "Hayırlı olsun evleniyor mu?" dedim. "Yok abisinin.” dedi patron... Hesabı ödedim, çıktım.

    Sahildeki bir bankta Cemil’i izlerken buldum kendimi dalmıştım. "Kızım Esra ben beyaz kefeni giymeden, sen beyaz gelinlik giy.” dedim kendi kendime.

    Bir hafta sonra aynı sandalyede otururken " Hasan amca çayın soğudu, tazeleyim mi?" dedi. "Sen yenisini getir, ben bunu içerim kızım.” dedim, getirdi, oturdu yanıma, bir sigara yaktı. "Nasılsın Hasan Amca?" dedi. “İyim kızım sen nasılsın? Düğün nasıldı? Abin, ailen nasıl?"dedim. "İyiler" dedi. "Sende var mı düğün nişan?" dedim. "Askerden gelsin olacak inşallah.” dedi. "İnsallah" dedim. Sigarası bitti, kalktı. Eve giderken sahilde Cemil’i gördüm yüzüyordu. Hergün akşam girerdi denize kış yaz. "Bir gün kırap girecek boğulacaksın." dedim, dinlemezdi. El sallıyordu el salladım. "Fazla açılma!" diye bağırdım.Batıp çıkmaya başladı, ters bir şeyler vardı, atladım, hemen yüzdüm, ben yaklaştıkça o uzaklaşıyordu.

    Ertesi gün çay ocağına gelmedi. Hasan amca sonraki gün de diğer gün de...Oturduğu yeri bilmiyorduk, kimdir ? Ne iş yapar? Bilmiyorduk, gelirdi çay söylerdi, içmezdi, karşıdaki tuhafiyeciye bakardı. Çalışan tezgahtar kız rahatsız olmuş patronu uyardı. Hasan amca  "Özür dilerim dalmışım." dedi.

    Hasan amca iyi biri gibi duruyordu, kimseye kötülüğü yoktu, hali tuhaftı... Sadece oturur, bazen kendi kendine konuşurdu. Cuma günü öğlen denizde boğulmuş şizofreni hastasıymış.

#siyahpanjur

Yolcu

 

Ne zamandır yolda olduğunu bilmiyorum, fakat uzun zaman olduğu belliydi. Yorgun ve susamıştı dinlenmeye ihtiyacı vardı. Bu dağ başında ne arıyordu acaba…

                Biran durdu. Kuş cıvıltılarını, rüzgârı, birbiri ile konuşan yaprakları dinlendi. Güneşli havalarda toprakla su ile bütünleşen kanatlı dostlarım gibi uzandı toprağa, gözlerini kapattı yüzünde yavrusu kaybeden bir köpeğin kedinin ceylanın kuşun hüznünü vardı. Milyonlara kuşu ağırlayan, gölgesinde yüzyıllardır bizleri bir misafir gibi eden, çınarı ve onun yorgun gövdesinde doğal bir nedenle oluşan bir ini andıran, kovuğunu fark etti. Önce şaşırdı. Yavaş yavaş etrafında gezdi çınarın köklerine dallarına iyice baktı. Sonra kovuktan içeri girdi yuvasına girer gibi…

                Kalabalıkların, toprağı olmayan ağaçları kesilen, gürültü ile hareket eden şeylerin, hep bir telaş içinde koşturan insanların, uzun taş yığınlarının arasından yerden gökyüzü kadar uzaktaki bu yeri sadece ben ve arkadaşlarım biliyorduk insanlar uzaklaştığımız yerdi burası peki bu insan neden gelmişti ne arıyordu burada… Gece olduğunda toplandık arkadaşlarla baykuş gözcülük yapıyor bizde bu insanın neden geldiğini tartışıyorduk. Silahı yoktu simsiyah sakalı, birbirine girmiş saçları, yolda gelişi güzel bulduğu bir sopası, gözyaşlarını biriktiren mistik bir tavrı ile kendinden ağır bir çanta ile yolunu kaybetmiş bir gezgin miydi? Öyle olsa elinde küçük siyah bir şey olur yüksek bir nokta arar o şeyi kulağına götürüdür. Ateş yakar haber vermeye çalışırdı. O geldiyse diğer insanlarda gelir. Belki avcıların önden gönderdiği bir keşifçi, belki bir kaçak suçlu, belki elinde silah yok, fakat çantasında burayı yok edecek fikirleri var bilemezdik.  Herkes fikrini söyledikten sonra onu kokutup kaçırmaya karar verdik…

                Sabah ağacın kovundan çıktığında güneş daha doğmamıştı. Gece çıkardığımız seslerden ve inin etrafındaki izlerden. Daha önce kurda saldıran çakalın ölüsünden korkmadan etrafına baktı. Derin bir nefes aldı, öksürmeye başladı öyle ağır öksürdü ki dizlerinin bağ çözüldü sendeledi. Sonra sanki temiz hava yaramadı der gibi tebessüm edip yürümeye başladı. Orta yaşlı iki kavak boyu kadar yürüdükten sonra su kaynağımızı buldu. Önce içti sonra etrafına baktı sanki bizim onu izlediğimizi hissediyordu. Daha önceleri başka insanlarda görmüştüm bu insan onlara benzemiyordu. Bulduğu bir ağaca cebinden çıkardığı bir ip bağladı geri döndü. Tam tahmin ettiğim gibi bölgesinin belirlemeye başlamıştı. Buraya başka insanları toplayacaktı. Anlamadığım ise başka insanları şimdiye dek ağaçlara zarar verir, dal toplar ve ateş yakardı. Bulduğu bu suya kıyafetleri ile girer içilmez hale getirirdi. Bu insan sadece bakıyordu. Ve geldiğinden beri bize saldırmadı.   

....